Orhan Boran' lı Anılar  

Posted by Asuman Yelen





En küçük teyzem, Şişli Etfal Hastanesinde Ameliyat hemşiresiydi. Bekârdı.

Büyük teyzemin yakınlarında tek başına oturan anneannemin tüm sorumluluğunu

üslenmişti ve nöbetinin olmadığı hafta sonlarında da onun yanında kalıyordu.

1964 yılında bizler  istanbul' a kesin dönüş yapınca, annesinin hasretiyle

gurbet ellerde yanıp tutuşan annemin ilk işi evin en büyük odasını hazırlayıp

anneannemi o odaya yerleştirmek oldu. Tabii sevgili Sıdıka Teyzemiz de

hafta sonları artık bizim olmuştu. Çok da iyi olmuştu.

Gezmeyi çok seven teyzem bizi her hafta sonu kışsa sinemalara, yaz ise

Emirgan' a, Hisar' lara, Kanlıca' ya, Gülhane Parkı' na götürürdü.

Hafta sonu gelişlerinden birinde teyzem çantasından çıkardığı bir

gazetedeki teşekkür ilanını gururla gösterdi. Çocuklar gibi sevinçliydi.

Ufak bir operasyon geçiren Orhan Boran ilanda Hazım Bumin Hoca

ile birlikte ona asiste eden teyzeme, tabii başka diğer doktorlara, servis

hemşiresine teşekkür ediyordu.

2000 yılında ablamdan bir ay önce ikinci kez gittiği umre den yetkililer

vefat haberini ulaştırdılar. Evi satılmadan önce eşyalarını toparlamaya

giden kızkardeşim, tüm resimlerinin, kalın anı defterlerinin olduğu bir

poşeti son anda atılmaktan kurtarmıştı. Defterlerinin arasında (şu an

hepsi bende) Farah diba, Grace Kelly, Audrey Hepburn resim ve

haberleriyle birlikte Efkan Efekan' la hastanede çektirdiği bir resim ve

bu minik ilan da  vardı.


Orhan Boran bizim evimizin bir ferdiydi adeta. Onun sesini duymaya

o kadar alışıktı kulaklarımız. Orhan Boran ve Yuki, İpana 11 soru

yarışması...

Bir hafta sonu teyzem elindeki davetiyeleri sallayarak, "kızlar hazırlanın

İpana 11 soru yarışmasının çekimlerine gidiyoruz" dedi.

Çok uzun bir gündü. Tam bir işkence. Sürekli kesintiler, komutla

alkış, beyaz mendiliyle sürekli terini silen, canlı çekimin seyirci

gürültüsü yüzünden sık sık kesilmesine sinirlenen  Orhan Boran' ın

çektiği zorluklar. Hiç bir şey beklediğimiz gibi değildi. Bir saatlik

bir radyo programının bir günde çekilmiş olması hepimizi

şaşırtmıştı doğrusu. Gürültülü  ve havasız stüdyo da cabası.

 Akşam geç vakit başağrılarıyla döndük eve.


Bir kaç sene sonra, karşı apartman hizamıza çok genç

bir çift taşındı.Gelin, ufak-tefek naif bir kadındı.Çok güzeldi.

 Benden bir yaş büyüktü. Her kıyafetine uygun renkte bant

takardı saçına.  Cicim aylarından sonra tartışmalar başladı. Annem

balkonda ağlayan genç kadını teselli eder, nasihatlar verirdi.

Sonra çok samimi olduk. İlk çocukları bizim evde büyüdü

diyebilirim.Damadın kimsesi yoktu. Anneme anne derdi. Birlikte

yazlık sinemalara giderdik. Delikanlı ufak elektrikli aletler

tamir ederdi. Küçük bir dükkanı vardı. çok çalışkandı. Yavaş

yavaş televizyon yayınları başlamıştı. Anten işine de girdi.

Sonra bir gün bir televizyon getirdi evine. Anteni de dama

yerleştirdi. O sokağın ilk televizyonuydu. Zaten sadece deneme

yayınları vardı. Televizyonu büfenin üzerine yerleştirdik.

O yukardan seslenerek sürekli soruyordu. Hareket var mı diye.

Gözümüzü ekrandan ayırmıyor, bulgurlar bir bölgede yoğunlaşıp

bir şekil oluşturunca çığlığı basıyorduk. Yunanistan, Bulgaristan

nereden olursa bir şekil, bir görüntü. O gece gelmedi.

Bir başka gece, Berrin balkondan seslendi. Yeni ve daha kuvvetli bir

anten getirmiş İbrahim. Akşam yayın varmış güzellik yarışması.

"Akşam yemeğe gelin seyredelim " dedi.

Hiç unutmuyorum. Fırında Palamut hazırlamıştı. Üzerinde soğan,

domates, limon dilimleriyle gözümün önünde hâlâ ve kokusu burnumda.

Evet o gece ilk defa televizyon izledik. Asla unutmuyorum. Türkiye

Güzellik yarışmasıydı ve hepimizin favorisi Zuhal Aktan birinci

seçilmişti. Sunucu kimdi dersiniz? Orhan Boran. Koyu renk takım

elbisesinin içinde çok yakışıklıydı. Beyaz mendili elinde, bir kızdan

diğerine koşuyor hafiften de kur yapıyordu. Ve fıkraları. O gün için,

bazılarını hiç anlamadığımız, anladığımızda da nereye bakacağımızı

şaşırdığımız müstehcenlikte fıkralar. O meşhur Pamuk Prenses 7

Cüceler fıkrası aklımda kalmış bir tek. O tarihte ailecek izlemek

için çok açıktı gerçekten.


Radyoyla evimizin sesi olan o dönemin özgün sunucusu, Orhan Boran ,

duruşuyla, tavrıyla, popülaritesiyle Okan Bayülgen, Cem Yılmaz ve

Beyazıt Öztürk' ün mükemmel bir karışımı olarak Televizyonlarımızda

da baş köşedeki rakipsiz yerini çok uzun zaman korudu. Hep aynı

keyifle izlettirdi kendisini.

Keşke mümkün olsaydı da o son resimlerini görmeseydim diyorum.

Yakın zamanlara kadar, o kadar hep aynı Orhan Borandı ki...

Allah rahmet eylesin.


Not: Güzellik yarışması 1968 yılında yapılmış. Zuhal Aktan' la birlikte

Mine Kürkçüoğlu da paylaşmış birinciliği.



                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                          









This entry was posted on 28.05.2012 at Pazartesi, Mayıs 28, 2012 . You can follow any responses to this entry through the comments feed .

14 yorum

Orhan Boran'ı ve hayatındaki izini öyle güzel anlatmışsın ki. Ben de onu Yukiyle birlikte tanımıştım radyodan. Sonra TV de yerini aldı. O güzel akıcı Türkçesiyle. Allah Rahmet eylesin. Nur içinde yatsın.

28 Mayıs 2012 13:29

Orhan Boran kibar kişliği, güzel türkçesi ve daha bir çok yönüyle örnek olmuş Türkiyeye. Allah rahmet eylesin. Sevgilerimle.

28 Mayıs 2012 16:16

Orhan Boran biz yaştakilerin en değerlilerindendi. Birer birer çıkıyorlar yaşantımızdan. Nurlar içinde yatsın (lar).

28 Mayıs 2012 17:58

Çok değerli bir sunucuydu gerçekten Sevginin Ruhu.Kültürlü, ince esprili. Onun o gün için müstehcen gibi görünen şirin fıkraları bile hiç batmazdı kimseye.
Hele bu günle kıyaslanınca...

28 Mayıs 2012 18:04

Çocukluk ve gençliğimizin gerçek beyefendisiydi,ışıklar içinde uyusun,
toprağı bol olsun.

Yukarıda okuyunca, Yuki tiplemesini anımsadım.Eski sanatkarlarımızın özleminni duymamak mümkün değil.

Sevgi ve dostlukla...

28 Mayıs 2012 19:56

Evet Mehmet bey. Yerlerinde de büyük boşluklar bırakarak bir bir göçüyorlar. Bizlere de saygıyla anmak, ruhlarına dua etmek düşüyor.
Çok teşekkürler, güzel bir hafta diliyorum...

28 Mayıs 2012 20:08

Merakla okudum anı yazınızı. Gözümde canlandı kare kare anlattıklarınız..Hayat bir su gibi akıyor gerçekten...ve geride bıraktığımız film gibi anılar anımsandıkça sanki bir kez daha yaşanıyor!..bazı şeyler var ki hiç unutulmuyor..

Ben yuki tiplemesini anımsayamadım ama Türkçe'yi düzgün konuşması yanısıra kendine has bir ses rengi vardı Orhan Boran'ın!..tv.da görmeden dahi O'nu tanıyabilirdim.. anlattığı fıkralarından, beyefendi duruşundan ve mesleğindeki başarılı kariyeri ile hep anımsayacağımız değerli bir insandı...Işıklar içinde uyusun..
Ve anılarınızın içinde yer alan diğer yakınlarınız da nurlar içinde yatsınlar...

Sevgilerimle Asuman Hanım..

28 Mayıs 2012 22:18

Sanırım Yuki' yi hatırlamak için fazla gençsiniz Esmir:)
Tüm bunları yazmak, arada dönüp okumask benim de çok hoşuma gidiyor. Benim yaşıma gelince geçmiş altın gibi değerli çünkü.
Keşke bu dönüşler daha güzel vesilelerle olsa demekten de kendini alamıyor insan bir yandan.
Çok teşekkür ederim temennileriniz için. Hepimizin gidenleri nurlar içinde yatsınlar.
Benden de kucak dolusu sevgiler...

28 Mayıs 2012 23:15

Ne güzel!!
Bayılıyorum arkadaşım, geçmişten ses getiren anılara bayılıyorum, yaşıyorum inan.
Seninde dediğin gibi keşke son aylarda o fotoğraflarını görmeseydik de hafızalarımızda giyimi ve kibarlığıyla gençliğimizin Orhan Boran'ı kalsaydı hep:(
Saygı ve rahmetle yolcu ettik huzurla uyusun.

29 Mayıs 2012 00:19

Orhan Boran, ortak geçmişimizin tamamında var sanki.Yakın zamana kadar da çok yaşlanmasına karşın
görüntüsü ve tavrıyla aynı kalabilen nadir insanlardan olmuştu. Keşke zihnimize o son hal yerleşmeseydi.
Huzurla uyusun.
Sevgiler Nur' cum...

29 Mayıs 2012 10:27

Çok üzüldüm, bütün yıldızlar sönüyor bu seneki kadar çok olmamıştı sanki ...
Sevgiler Asuman Hanım

30 Mayıs 2012 16:32

Galiba bize öyle geliyor Sevgili Özlem. Ben de her sene aynı şeyi tekrarlar oldum.Yaşlılar için baharlar zor mevsimler.
Sevgiler canım...

30 Mayıs 2012 18:05

Asuman'cığım
Uzun bir aradan sonra girdim hesabıma...Karşımda sen!..çocukluğum..kardeşim..hele şimdi durduğum noktadan sesini duymak..çok hoş...boğazım düğümlendi yazdıklarını okurken...sevgiyle kucaklıyorum..Yeşim

19 Haziran 2012 12:14

Canımmm...Gördüğün gibi anılarımız ortak. Sen bilirsin benim anı diye tüm yazdıklarımı. İlk gençliğimiz, sancılı gençliğimiz her ikimiz için de farklı mecralarda yaşadığımız meşakkatler. Annem...Annen...
Blogumda da evimde de her zaman başımın üstünde yerin var. Bunu biliyorsun umarım.
Sımsıcak kucaklıyorum seni...

19 Haziran 2012 12:48

Yorum Gönder

Blog Widget by LinkWithin